Halkı için çalışmak zorundalar

Belediyeler yerel halkın meclisiyse meclis üyeleri de bu mağdur halkın temsilcileridir ama öyle olmuyor işte. Bizde meclis üyelerinin ezici çoğunluğu yerel seçimlere bir-iki ay kala birkaç afiş ve pankartla veya bir-iki salon konuşmasıyla ansızın ortaya çıkar. Daha öncesinde akrabasından derneğine, oradan iş ve çevre bağlantısına kadar alacağı oyu partilere sunarak planını devreye sokar ve kendini aday yaptırır. Seçilip meclise kapağı attıktan sonra ise, mahallesini unutmaya başlar. Çok sonraları onları ulusal ve dini bayramlarda yerel gazetelere verdikleri kutlama mesajlarında görürüz.

Meclis üyelerinin seçildikleri mahallelere bir gidin, mahalledekilere de onları temsil etmesi gereken meclis üyelerinin isimlerini sorun, bilmiyorlarsa fotoğraflarını gösterin, çoğu yerde onları tanıyanlar ortalama yüzde 1'i bile bulmaz. Beykoz'da 17'si AKP'li, 11'i CHP'li, 3'ü de MHP'li olmak üzere toplamda 31 mahalle temsilcisi, yani meclis üyesi var. Katılıp katılmayacağınız kanunlar eşliğinde de olsa görevleri belli ve onlar bu görevleri en iyi şekilde yerine getirmek için oradalar. Her birinin fotoğrafını belediyenin sitesinde görebilirsiniz ve tüm sorunlarınızı örneğin internet üzerinden kendilerine iletebilirsiniz. Baktınız sizinle ilgilenmiyorlar, anında duyurun benimle ilgilenmiyorlar diye. Buna hakkınız var. Çalışsınlar! Öyle ya, halkın büyük çoğunluğu işinde iki saat çalışmasa, idareyle, patronla büyük sorunlar yaşar. Peki, onlar aylardır, yıllardır ne yapıyor, nasıl çalışıyorlar? İşte, bunu sormak halkın hakkı. Yani onlar halkı için çalışmak zorundalar. Hatta, ayda bir de olsa mahallelerde toplantı düzenleyip kalkınma yöntemlerini anlatmalılar. 5 yıl görevde kalıyorlar ve 5 yılda 60 koca ay var. Peki, mahallesinin 60 sorunu ile yakından ilgilenen kaç meclis üyesi var?

Kurnazlık ve sığ düşünce

Beykoz'daki belediyenin sitesinde 3 MHP'li meclis üyesinin 11 CHP'li üyeden sıralamada yukarıda ve daha önce gösterilmesi durumu dikkat çekici bir konu. Söz konusu demokrasiyse eğer, Tayyip Erdoğan deyimiyle "Dünya 5'ten büyüktür" mantığına karşı 11 de 3'ten büyüktür demek gerekir ama bizde demokrasi daha aile içinde bağımsız değilken koskoca topluma karşı nasıl bağımsız olup adalet anlayışını gözetebilir ki? Kaldı ki, Tayyip Erdoğan'ın bahsettiği o 5 ülkenin, yani ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa vatandaşlarının genel durumu ortalama olarak bizim vatandaşlardan çok daha iyiyken Beykozlunun durumu da ortalama olarak İstanbul'daki ilçe halklarından daha kötüdür. İşte, belediyenin sitesindeki bu sıralama da adalet anlayışını yaptığı sıralamayla birlikte ortaya koyuyor. Yani kamu hiyerarşisi ayaklar altına seriliyor. Alfabetik sıra bahanesini öne sürecek olsalar, CHP'deki "c" harfi MHP'deki "m" harfinden önce gelir. Anlayacağınız, 3 farklı oy kullanılan yerel seçimlerde sadece büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini halkın oylarını hiçe sayıp tekrar ettirerek esaslı bir fark yiyen ve ülkenin itibarıyla ekonomisine zarar veren anlayış bir ilçedeki meclis üyelerinin sıralamasında bile çoğunluk olan 11 CHP'liyi değil, şu an kendilerine yakın olan 3 MHP'li meclis üyesini öne çıkarmanın ince hesaplarını yapacak kadar kurnazlaşıyor. Konuya bir başka açıdan bakacak olursak, sermayenin hüküm sürdüğü dünyada kurumsallığın kendince hakkını veren şirketlerde kardeşler, yakın akrabalar yer almaz anlayışı bir şekilde sürdürülmeye çalışılırken belediye gibi yerel yönetimin yüksek makamında kurumsallaşmanın olmadığı meclis üyelerinin fotoğraf ve isim sıralamasında karşımıza çıkıyor. Bunun adı Beykoz'daki sandıklarda 152 bini aşan geçerli oydan 55 bine yakın oy alan CHP temsilcilerini arka plana atma itme çabasıdır. Oysa MHP öncüsü Devlet Bahçeli, CHP öncüsü Kemal Kılıçdaroğlu'nun Çubuk'taki şehit cenazesine gidip saldırıya uğramasını CHP'nin Çubuk'taki son genel seçimlerde aldığı yüzde 9'luk oy oranına göre değerlendirip normal karşılamışsa eğer, o zaman MHP'nin 3 meclis üyesi de Beykoz'da MHP'nin aldığı yüzde 9 bile olmayan oy kadar konuşup Beykoz halkına bunu düşünerek gitmeli ve belediyenin sitesindeki fotoğraflarda sayıca az olduğu CHP'lilerin altında yer almalı! Tabii ki bu sığ düşünceler zinciri eşliğindeki anlamsız değerlendirmeler çok saçma olur. Fakat bizim siyasetimizde bu sığ düşünceler kol gezmektedir. Elbette demokrasi, yani geniş anlamıyla halkçılık daha çok oy almak ve oy alanların da halkı iyi temsil edeceği yalanı üzerine kurulmamalı.

Kaynakların nerelere harcandığını anlatmak zorundalar

Covid-19'un açığa çıktığı dönemden beri Beykoz halkının günden güne nasıl mağdur olduğunu gördük. Bir virüs bir ülkeyi yönetenlerin ne kadar aciz olduğunu hepimize yeniden gösterdi. Halk pandeminin ilk sürecinden beri büyük sıkıntılar yaşadı ve bunun olumsuz etkileri devam edecek. Peki, belediyedeki meclis üyeleri pandemi döneminden bu yana işsiz kalan ya da gelir kaybına uğrayan vatandaşının sayısını tespit etme girişiminde bulundu mu? Bu vatandaşlar için meclis üyelerinin bir planı ve esaslı bir desteği oldu mu? Beykoz'da virüsten ölenler oldu. Ölenlerin yakınları için ne yapıldı mesela? Ölenlerin yakınları için en azından rehabilitasyon süreçleri olmalıdır. Oldu mu? Beykoz'da anaokullarını da dahil ettiğimizde sayıları 100'ü aşan eğitim kurumu var. Buralardaki riski varın siz düşünün. Saray'da düzenli testler yapılırken eğitim ortamında bulunan emekçilere ve öğrencilere ne kadar test yapılabilir, her birinin olası karantina süreçleri planlanarak eğitimden mahrum kalmamaları nasıl sağlanır? Yine, uzaktan eğitim imkanı olmayan öğrencilere nasıl sağlıklı bir ortam yaratılır? Örneğin, okullarda anket yaptırırsınız, okullardaki aile birlikleriyle iş birliği yaparsınız, yapmak isterseniz pek çok yöntemle yapabilirsiniz bunları. Dahası, okullar, berberler, kahvehaneler, gıda satan, çeşitli malzemeler ve ürünlerle hizmet veren işletmeler, tekel bayileri, ganyan bayileri, iddaa bayileri ve tüm bunlarla direkt ya da dolaylı olarak bağlantısı olan niceleri... Buralarda çalışan, bu kurumlarla işi olup gelirinden yararlanan Beykozlu vatandaş pandemiden dolayı uzun süre gelir kaybına uğradı yakın dönemde. Beykoz'da esnaflık yapıp halka hizmet vererek vergileriyle devlete katkı sağlamasına rağmen gelir kaybına uğrayan bu esnaflara ve kayıtlı çalışanlar dahil yasal hakları kısıtlı olan gündelikçilere kaç belediye meclis üyesi halini sorup destek oldu ki? Halka fayda sağlama niyetinde olsalar, en kötü ihtimal sosyal medyayı da kullanıp internet üzerinden bir irtibat ağı kurdurarak mağdur olanların mağduriyetlerini iletmesini beklerler ve her mağduriyete yanıt vererek bir şekilde çözüm bulmaya çalışırlardı, değil mi? Günümüzde sıradan bir firma ayakkabısında sorunu olan müşterisinden şikayet gelince internet üzerinden müşterisine cevap veriyor artık. Meclis üyeleri ise, sıradan bir ayakkabı firması olamıyorsa vay bu halkın haline! Kısacası, gidin sorun mağduriyet yaşayan bu insanlara, hepsi dertlidir. Derde derman olmak da halk hizmetlisi olan belediyenin doğal, yasal ve anayasal görevidir. Halk telefonla konuştuğu için vergi verir. Halk odasında, iş yerinde yaktığı ışığın vergisini verir. Halk kullandığı internetin vergisini öder. Çöp, çevre temizliği, deprem, 2B arazisi, imar barışı derken türlü türlü vergi verir bu halk. Bazen de vergilerini ödeyemediği için borçlu kalır ve mağdur olur. Belediyeler de bazen pankartlarla duyurdukları bu vergileri alanlar olarak, üst makamlarla iş birliği yaparak halkın zor günlerinde halka bu kamu kaynaklarını aktarmakla beraber bu kaynakların nerelere harcandığını anlatmak zorundalar.

Hiç utanmadan halkı suçlayanlar

Bu belediye Beykoz konulu fotoğraf yarışması ödülleri için bile kaynak yaratacak ama ilçe halkı zor durumdayken 2B arazileri için alınan ve kentsel dönüşüm için kullanacağını söylediği paralardan alıp da bakanlıklarla irtibat kurarak ilçe halkına yardım bile edemeyecek. Açık ki, Beykoz'da yüzlerce hasarlı bina var ama tespit edilemeyen ve tespit edilmesi için de ezici çoğunluğu yoksul olan Beykoz halkının en az bir maaşını ödemesi gerektiği o çalışmalara belediye meclisi destek verip bir zahmet ön ayak olsa ya... Hele ki, yüzölçümü olarak İstanbul'un 5. büyük ilçesi olan Beykoz, kaçak yapılaşmada orantısal olarak ilçeler bazında ikinci sırada ise! N'apsın, sanayileşme ile beraber pek çok yoksul buraya gelip yerleşmiş. Doğal olarak doğduğu yerli değil, doyduğu yerli olmuş. Dahası, bu insanlar son yıllarda Türkiye ortalamasına göre çok daha az göç alan Beykoz'a bugünkü pek çok İstanbulluya göre daha önceden gelmiş. Bir de hiç utanmadan Beykoz'daki halkı suçlayanlar var bu tür konularda. Sanki Beykozlular yıllardır burada değilmiş gibi. Hoş, olmasalar n'olur! Deprem tabii ki milli güvenlik meselesi ve devletin ilgili kurumları da vatandaşın can güvenliğini anayasal olarak korumakla sorumlu ama belediye bu konuda sorumluluklarını yerine getirmiyor ki. CHP'li büyükşehir belediyeleri pandemide halka hizmet ederken buradaki meclis üyeleri "Devlet içinde devlet olmaz" diyenlere karşı sustu ve bu meclis üyeleri güç birliği yapmayarak Beykoz halkı için fayda sağlayacak esaslı bir karar alamadı. Bu ülkede açık açık ticaret yapan tarikatların bahşiş kutuları bile Beykoz'daki onlarca esnafta kabak gibi gözükürken halkın anasının ak sütü gibi hak ettiği yardımı bile baltalayan ya da buna benzer bir yardım için çaba sarf etmeyen bir hükümetin ya da belediyenin olmayan halkçılık anlayışından ne hayır gelebilir, bunu da Beykoz halkı düşünsün.

Hepiniz göreve!

31 üye ile 45 mahalleden oluşan koskoca bir ilçede çözüm bulamazsınız, çünkü 31 kişinin ve encümenlerin ya da belediye başkanının pek çok konudaki yeterliliğinin sorgulanması bir yana bunlar eksik, yanlış ve yanlı kararlar vererek halk yararına kararlar almayabilirler. Çoğu zaman almıyorlar da zaten. Kaldı ki, bu 31 meclis üyesinin partisi son yerel seçimlerde Beykoz'da oy kullanan 20 bini aşkın yurttaşın oyunu bile almadı. 5 bin kişi de bilerek ya da bilmeyerek geçersiz oy kullandı Beykoz'da. 250 bin civarında nüfusu var Beykoz'un ve seçmen sayısı son seçimde 182 bin küsurdu. Yani 25 bin küsur vatandaş bu 31 kişi bizi yönetsin bile demedi, diyemedi. 30 bini aşkını ise sandığa gitmeye dahi tenezzül etmedi. Bu da 182 bin küsurluk Beykoz seçmenini göz önünde bulundurduğumuzda meclis üyelerin partilerine destek vermeyenler olarak 55 bini aşan bir rakam demek. Yani kabaca 182 kişiden en az 55'i bugünkü belediye meclisine yetki bile vermemiş. Bir de Beykoz'un meclisine yetki vermek istemeyen vatandaşların seçmen olamayan buradaki 70 bine yakın kişi ile birinci derece bir yakın olma ihtimalini düşünürsek, Beykoz'daki hiçbir meclis üyesinin halkın mecbur bırakıldığı o üstünkörü tercihler sonucunda ben halktan yetki aldım diye havalara girmemesi lazım. Kaldı ki, her bir meclis üyesi 250 bin civarındaki Beykozludan sorumlu sayılır. Bu sorumluluk zor gelirse eğer, 1 kişinin bile dünyanın akışını değiştirebildiği insanlık tarihinde seçim barajı denen kısıtlamanın kaldırılması bir yana halkın düzenli katılımları ile her ay gündeme gelecek sorunlar ve yaptırımlar üzerine gerçek bir demokrasiyi yerelden genele yayma girişimlerini başlatmak hedeflenmelidir. Sosyal medyanın topluma yön vermede etkili olduğu dünyamızda öncelikle belediyenin meclisi canlı yayın yapmalı ve bu yayınların kayıtlarını halka arşivde tutarak yaymalıdır. İşte o zaman belediyenin kendine az da olsa çekidüzen vermesi ve halkın da kendisine verilen değeri ölçüp tartma durumunda gözlem yapma şansı olacaktır. Öyle yok, şunu yaptık, yok, bunu diktik diye vatandaşın cep telefonuna izni bile olmadan mesaj atmayı marifetmiş gibi göstereceklerine her konuda nerede ne olup ne bittiğini halka canlı canlı aktarsınlar da görelim şu şeffaf belediyeciliklerini! Ha, onlar bunu yaparlar mı, zor, çok zor!

Ben yine de hatırlatayım, haydi hepiniz göreve!