Kimi fanatik partizanların ve ideolojik Ortodoksların, yeni Atatürk diyerek lanse ederek alametifarika olarak nitelendirdikleri; ancak kazandığı seçim zaferleri ile de önemli bir politik kimliğe bürünüp başarılı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim galibiyetini farklı bir noktadan incelemeye çalışacağım bu yazıda. Ama önce, başlıkta yer alan gerontokrasi nedir ona bakalım… Nedir gerontokrasi? Toplum içerisinde yaşlıların her şeyi daha iyi bileceğini kabul eden, yaşa dayalı bir örgütlenme biçimidir. Yaşlı olanın bilgili, adil, haklı olduğunu onayan sosyolojik bir formdur. Yaşlılıkla saygınlığın orantılı olarak arttığı toplumsal hiyerarşidir. 

Dünyanın pek çok yerinde gençler apolitik olsa da Türkiye’de gençlerin pek çoğu sosyal sorunlara ve siyasi meselelere kayıtsız değillerdir. Bu durum Türkiye’nin kendine has ikliminden kaynaklanmaktadır elbette. Ancak, Türkiye’de de dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi toplumu yaşlılar yönetmektedir. Aslına bakarsanız pek çok ülke için bu bir sorun teşkil etmez ve fakat Türkiye için durum öyle değildir zira genç nüfus yaşlı nüfustan daha kalabalıktır. Buna rağmen, cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin yönetici kadrolarında, özellikle de kırk yaşın altında birey bulmaya çalışmak samanlıkta iğne aramaya benzer. 

Türkiye’de yönetenlerin yaşlı yönetilenlerin de genç olması durumu Türkiye’nin gerontokratik bir toplum olmasından kaynaklı bir ikilemdir. Bu durum yönetilen yaşam ile gündelik yaşam arasında bir uyumsuzluğa yol açmaktadır. Böylece, genç nesiller, evvelki nesiller tarafından yönetilmekte ve istemsiz de olsa toplumsal ilerlemenin, değişimin önünde kimi hukuksal, ekonomik ve psikososyal engeller inşa edilmektedir.  Bu durumun en bariz örneği birkaç sene önce İngiltere’de yapılan ve Brexit olarak adlandırılan referandumdur. Bu referandumda İngilizler Avrupa Birliği’nden ayrılmaya karar vermiştir, ancak istatistiklere bakıldığında görülmektedir ki genç nüfusun kararı çıkan sonucun tam tersidir. İngiliz gençleri Avrupa’nın farklı şehirlerinde bir gelecek planlarken bu ayrıcalıklardan kendi yaşlı seçmenlerinin tercihleri sebebiyle mahrum kalmıştırlar. Neyse, biz ülkemize dönelim…

Evet, Türkiye gerontokratiktir.  Bizde yaşlılar değerlidir, kıymetlidir ve sözü dinlenir. Her zaman bir büyüğe danışılır, hayırlı işlere büyükler önayak olur. Bizde büyükler, ‘ben demiştim’ demeyi çok severler, mahallenin namusundan, ülkenin siyasetine kadar her şeyi bilirler. Otobüste her zaman boş yerleri vardır, kayıtsız saygı ve hürmet beklerler. Bunu bize öğreten ise toplumsal yapıdır. Sosyalizasyon süreçlerimizde gerontokrasiye baş eğmeyi öğreniriz. Yoksa çocukken pek çoğumuz, topumuz bahçesine kaçtığında bize kızan yaşlı amcayı hiç ciddiye almamışızdır.

Ancak, büyüyüp de oy verme zamanı geldiğinde genç bir yöneticidense her birimiz daha yaşlı olanı tercih ederiz. Yaşlı olan aynı zamanda olgundur bizim için. Bu, gerontokratik toplum içerisinde büyümenin vermiş olduğu sağduyusal bir tercihtir. Fakat bu tercih, aynı zamanda değişimi yavaşlatan, kimi durumlarda ise ilerlemeyi sekteye uğratan bir şeydir. Bu konuda AK Parti, seçilme yaşını aşağıya çekerek önemli bir hizmette bulunmuş olsa da söz konusu genç milletvekilleri ahde vefa rantına dönüşmekten öteye pek gidememiştir. Ülkenin şu anki fikir önderi denilebilecek siyasilerine baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 65, Bahçeli’nin 71, Kılıçdaroğlunun 70, Akşener’in 63, Karamollaoğlu’nun 78 ve Perinçek’in 77 olduğu görülür. Başka bir ifadeyle ülke siyasetinin söz sahibi parti yöneticilerinin ortalama yaşı yaklaşık 71’dir. Ancak son yerel seçimin tekrarlanan son halkası olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlık seçiminde durum biraz değişmiş, seçimi 63 yaşındaki Yıldırım değil 49 yaşındaki İmamoğlu kazanmıştır. 

Sosyal bilimlerde kim genç sayılır diye baktığınızda her beş on yılda bir artan bir üst sınır görmek mümkündür ve halihazırda 30’lu yaşların başları gençliğin son yılları olarak kabul görmektedir. Hal böyle olunca genç sayılmasa bile, ülkedeki söz sahibi siyasi liderlerin yaş ortalaması olan 71’e göre 49 yaş oldukça gençtir. İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması salt politik midir yoksa 2000’li genç nüfusun gerontokrasiye bir dur deme şekli midir? 

Bu sorunun cevabı bence kesinlikle evettir. Gerontokrasi Türkiye’de aşınmaya başlamıştır. Bu aşınmanın sebebi elbette ki dijital iletişim teknolojileri ve internettir ya da başka bir ifadeyle bu dönemin içine doğan dijital yerli olarak tanımladığımız 2000 ve sonrası gençlerdir. Seçim propagandası sürecinde AK Parti’nin gecikmiş bir gençlik dili kullanması, Sayın Yıldırım’ın ‘fare’ ve ‘dijital oyun’ görselleri, kanka gibi eskimiş bir tabiri tercih etmesine karşın İmamoğlu’nun propaganda söylemi ve kullandığı iletişim kanalları gençlere hitap eden mecralar olmuştur. Hal böyle olunca da genç seçmen yeni politikalar umarak İmamoğlu tercihinde bulunmuştur. Bir meslektaşımın sorduğu soruyu siyasiler kendilerine sormalıdır aslında; “Kendi çocuklarının kime oy verdiğinin farkındalar mı acaba? Gelinen noktada, gerontokrasinin manevi havasının değil ancak ‘yaşlıdır işin ehlidir’ kabulünün erimesi gerekmektedir. Türkiye için belki yakın değil ama çok da uzak olmayan bir gelecekte 42 yaşında başbakan olan Kanada başbakanı Tredau gibi genç bir liderin devletin başı olması sürpriz olmamalıdır. 2000 kuşağıyla beraber alışılagelmişin dışında bir seçmen davranışı beklemek gerekir, bu davranışın ön emareleri de son yerel seçimlerinde görülmüştür.