Demokrasi İstersen Gelir...

Bu tılsımlı terim, kelime olmaktan çıkıp kurum olmaya ne zaman başlar diyerek başlayayım yazmaya. Aslında en çok konuşulan fakat herkesin kendine göre tanımladığı bir sistem kendi demokrasimizi, dünyadaki emsalleri ile karşılaştırdığımızda, orta sıralarda olduğumuz görülecektir. Gelişmiş demokrasilerde, ülkeleri yöneten liderler ikinci plandadır, çünkü ilk planda ülkeleri gelmektedir. Burada lidere olan sevgi fonksiyonel olup, körü körüne biat kültüründen uzaktır.

Örnek verecek olursak, Amerika’da son yapılan kamuoyu yoklamalarında Trump’a olan destek, itaatten değil, ekonomideki gelişmelerden ibarettir. Amerika seçim sistemi, hiçbir lideri tabulaştırmayacak kadar demokratiktir. Avusturya, Fransa ve Ukrayna gibi ülkelerde genç liderleri görünce, ülkelerindeki demokrasi anlayışını değerlendirmek daha kolay oluyor.

Genellikle yaşlı ve uzun süre devlet yöneten liderlerin bulunduğu ülkelerdeki demokrasi anlayışının masaya yatırılması gerekir. Avrupa’da Mussolini, Franko, Tito, Çavuşesku v.s. gibi liderler dönemi geçtikten sonra Avrupa biraz mesafe kat etmiştir. Ortadoğu ve Orta Asya liderleri hala yönettikleri ülkelerin önündedir. Bu sebepten demokrasiyle buluşmaları biraz zaman alacağa benziyor. Ülkeleri yönetenlerin, yetiştiği ortam, aldığı eğitim ve terbiye ile milli duruşu oldukça önem arz eder. Bu sebeple sivil toplum örgütleri ve entelektüel yapıları güçlü olan toplumların, yarınları hazırlamadaki çabaları önemlidir. İngiliz Edebiyatçı John Dewey,”Eğitim sadece eğitimcilere bırakılmayacak kadar önemlidir.” derken herhalde toplumu geliştiren sivil katmanlardan bahsetmektedir.

Devlet bürokrasisi biraz otokratik bir mahiyet içerir. Emir komutanın, askerlik hayatındaki önemi inkar edilemezse de, bazen bu alanda bile verilen emrin mutlak doğru olmadığı ve farklı bakış açılarının da olabileceği kabul görmektedir. Einstein’ın dediği gibi; Atomu parçalamaktan daha zor olan ön yargılardan kurtulmak, olaylara bakarken at gözlüğü kullanmaktan kaçınmak gerekir. Demokrasi rahmetli Ayhan Songar’ın dediği gibi en iyi ikinci sistemdir, ancak toplumlar demokrasi sayesinde gelişebilir, aksi halde kölelikten kurtulamaz. Maneviyatı yüksek toplum zaten köle olamaz.

Gerçek ilim ve irfan insanına sahip toplumlar da bu işler kolaydır. Siyasetçiler, topluma ışık veren ilim insanlarından yararlanmalıdır. Ancak günümüzde, bu tür ilim insanlarının sayısı çok azalmıştır. Maalesef birtakım ilim insanları, toplumun her kesimine faydalı olmak bir yana, kendi faydaları için siyasetçilere kulluk yapabilecek kadar zavallı durumdadır. Osmanlıyı dünyanın en büyük devleti yapan zihniyet kılıç değil, kızıl elma ruhunu veren hanedanlar, atabeyler ve şehzadeleri yetiştiren mollalardır desek konuyu abartmış sayılmayız. Eğitimli toplumun demokrasi ile sorunu olmaz. Çünkü demokrasi; azınlıkta olanların da haklarının korunduğu, menfaat yerine paylaşımı, maddiyattan çok maneviyatı, ilkellikten çok teknolojiyi, kabalıktan çok efendiliği, bencillikten çok paylaşımı, kendini beğenmekten çok başkasını da sevebilmeyi, gerektirir. Toplum olabilmenin temel şartı, egoizmden uzak durmak, güçlü birlik ve beraberlik ruhu oluşturmakla başlar.

Ülkemizde de demokrasi anlayışı da tam oturmamıştır. Sivil toplum kurumları devlet bürokrasisinin alt yapısı durumundadır. Kanunlar bir çok problemin telafisi için yetersiz kalmaktadır. Mahkeme kararları ne davalıyı, ne de davacıyı tatmin etmemekte, hesaplaşma bireyler arasında devam etmektedir. Zaten problemli olan adalet, 15 temmuz darbe girişimiyle başlayan fetö davalarında suçlu suçsuz ayırımında meydana gelen süreç ile daha da karmaşık bir hal almıştır. Darbeye karışanlar ve örgütle ilişkilendirilenlerin yanında, işin vahametini kavrayamayan, yalnız dershane kaydı yaptırmış veya bank asyaya para yatırma gibi sebeplerle mağdur olan binlerce insan eklenince, adalet daha da tartışılır hal almıştır. Siyasi partiler kanunu, lider hegemonyasını perçinleyen, otokratik bir yapı şeklindedir. Toplumsallık yerine bireysellik ön plandadır.

Sosyal güvenlik alanlarında uçurumlar vardır. Kadın ve çocuk güvenliği, vitrin çözümlerle savsaklanmakta, gerçek çözümler le ilgili çözüm yolları gündeme gelmemektedir. Devlet memurluğu, en önemli iş alanıdır, bu sebeple ülkeyi yönetenler kendi çevrelerini, devletten geçinecek şekilde planlamakta, başkalarını ötekileştirmektedirler. Özel, kamu ayrımı ortadan kaldırılarak, herkesin “çalışan” olarak değerlendirildiği, yeniden düzenlenecek sosyal güvenlik sistemi, hiçbir siyasetçinin aklına bile gelmemektedir.

Sadece kendi menfaatlerini düşünmesine, buna rağmen mağdurlardan alkış alan liderlerin olabildiği bir toplumun demokrasi ile buluşması daha çok on yılları alacağa benziyor. Ancak bir gün gelecek bu ülkenin insanı da siyasi liderlere, takım tutar gibi, körü körüne biat etmekten vaz geçip, kendisine hizmet eden, çocuklarına gelecek vadeden, ülkenin itibarını artıran, siyasi partilere prim verecek kültür oluştuğunda, demokrasi rüzgarı ılık ılık esecektir.

- - - - -