Yargı değişti, ordu değişti, eğitim sistemi defalarca değişti, Meclis etkinliğini yitirdi, Saray söz sahibi oldu, parlamenter sistem değişti ve karşıdevrimin mimarları yakın zamanda İstanbul'un haritasını da değiştirmek istedi. Herhalde bebeklerinin altını değiştiren anneler bile bu iktidar kadar değiştirmedi, çünkü bu iktidar ülkenin altını değiştirdi!

2011'deki genel seçim öncesi çılgın proje diye bir şey çıkardılar. İstanbul'un altını değiştireceklerdi! Avrupa Yakası'nın ortasına yapay bir su yolu yapıp, yani kanal açıp Marmara Denizi ile Karadeniz'i birbirine bağlayarak büyük gemileri Boğaz'dan değil de buradan geçirecekler, Boğaz'ı koruyacaklar ve kanal üstüne köprüler yapıp güzel görüntüler oluşturacaklardı! Bu proje ilk açıklandığında Tayyip Erdoğan yandaşlarınca alkışlanmıştı. Hem seçim taktiği hem rant amaçlıydı bu proje. Ancak iktidar partisi İstanbul'daki büyükşehir seçimini kaybedince belediyedeki hareket alanı daraldı, fakat kafada bir rant varsa o rant fazla beklemez! Hele ki, yönetenler kendi gelecekleri tehlikede olduğu için beklettikleri projeleri ve yaptıkları baskıları halka yararlıymış gibi yutturarak yönetimde kalmak isterlerse! Bu iktidar baskılarını son dönemlerde muhalif meslek odalarına ve yerel yönetimlere karşı artırmaya başladı. Nedeni belli, bu meslek odalarının ve yerel yönetimlerin Saray yaptırımlarına karşı durmaları ve halkı bilinçlendirmeleri. İktidar muhalif yerel yönetimleri ve odaları ele alamadığı için çıldırıyor. Yani asıl çılgınlık proje değil, iktidarın halk gözünde düşüşünü önleyememe gerçeği.

Ekrem İmamoğlu, "Ya kanal, ya İstanbul" sloganıyla afiş hazırlattı, halk tarafından seçilmiş şehrin yetkili bir kamu hizmetlisi olarak projeye karşı çıktı. Zaten binlerce İstanbullu bu kanala karşı çıkıp oluşan kuyruklarda sıra beklemiş, ilgili makamlara dilekçe yazmıştı. Kısacası, bu projeyle İstanbul'un doğası tahrip edilecek, nice canlı türleri yok olacak, yeni yapılarla kent kötü bir görünüm kazanacaktı. İmamoğlu, İstanbul'a ihanet ettiğini itiraf eden Tayyip Erdoğan'a karşı bu projenin sadece ihanet değil, cinayet projesi olduğunu da belirtmişti. Doğruydu, çünkü sadece canlılar değil, ekonomi de ölecekti. Projenin maliyeti çok yüksekti ve o maliyet ihtiyaç olan alanlara aktarılabilirdi. Halk İmamoğlu'nun arkasındaydı. İktidarın ele alamadığı odalar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na karşı durdu, Kanal İstanbul'a karşı dava açtı. Fakat İçişleri Bakanlığı da İmamoğlu'na, kamu kaynaklarını afiş için kullanamazsın bahanesi ile soruşturma açıp hesap soruyor, ifadesini istiyor. Bu da yetmiyor, bakanlık İmamoğlu'nu sözde halk hizmeti olan bu rant projesine karşı idari bütünlüğü bölen olarak itham ediyor. Yani bakanlık İmamoğlu'nun bir nevi bölücü olduğunu iddia ediyor. Neymiş, bu devlet politikasıymış! Hayır, bu Tayyip Erdoğan'ın Kanal İstanbul için "İsteseler de istemeseler de Kanal İstanbul'u yapacağız." inadını resmileştirme çabasıdır. Sanki devlet kamu kaynaklarını, en başta halkın ödediği vergileri neye, nasıl kullandığını halka açıklıyor da konuyu İmamoğlu'nun hazırlattığı afişe getirip afişin hesabını sorma bahanesi ile İmamoğlu'nu baskı altına alıyor. Daha doğrusu, Tayyip Erdoğan bakanlık aracılığı ile İmamoğlu'nu seçen İstanbulluyu baskı altına alıp sindirmeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan İstanbul'un belediye başkanıyken dönemin meclisine ve bakanlarına karşı çıkınca sorun olmuyor ama İmamoğlu kamu kaynaklarının bu projeye kullanılmasına karşı çıktığı için devlet politikası bahanesiyle sorun oluyor! Değişik! Ülkenin altını değiştirenler gerçekten çok değişik!