Deprem bahanesiyle uyutuyor

Yılbaşı gecesi yıktılar Beykoz'daki kültür merkezi binasını. Paldır küldür yerle bir ettiler. İnsanlar o saatte gürültüden rahatsız olmuş, kime ne? Hem, yılbaşında eğlenen varmış, evinde dinlenen varmış, umurlarında mı? Depreme dayanıksız diye yıkmışlar bir de. Bina 20 yıllık ya var ya yok. Hatta, iki kez tadilata bile girmiş. Demek ki, binayı kimler yapmışsa sağlam yapamamış! Yaptıran belediye de bunu takip edememiş! Tadilatlar deseniz, hangi firmalar almışsa işi, onlar da bir türlü olmamış! Aslında olay şu, tadilatlarda da rant var ve bu yıkımdan sonra binanın olduğu yere yapılacak olan proje dedikleri tüm işlerde de rant olacak. Sanki koca Beykoz'da depreme dayanıksız bir tek o bina var da Beykoz'un Zeytinburnu'ndan ithal edilen başkanı Murat Aydın bu yıkım için deprem bahanesiyle uyutuyor. Madem deprem konusunda bu kadar hassaslar, önce depreme dayanıksız yapılarda yaşayan Beykoz halkı için ne yapılır diye düşünsünler! Düşünürler mi, tabii ki hayır! Tadilat, yani güçlendirmek için 7 milyon TL harcanmış bu binaya! Atılan sıfırlara alışamayanlar için tekrar edeyim, eski parayla tam 7 trilyon! Neymiş, artık yeniden sağlamlaştırmak daha masraflı olurmuş! Hayırdır, fantastik bir film için şato mu inşa edeceksiniz o noktaya? İnsan sormadan edemiyor, acaba yeniden yapılınca ne kadar masraf olacak? Daha mı az olacak sanki? İnsan aklıyla dalga geçen AKP zihniyeti yalan söylemekten usanır mı hiç? Açıkçası, ne usanır ne de utanır. 

Yap, işlet, devret kurnazlığından yap, yık, şükret kurnazlığına

Bu binada önceden bir düğün salonu vardı. İnsanlar merkezi bir yerde olan bu salona kolaylıkla gelirdi. Yine, bu binada nikah salonu vardı ki, aynı şekilde insanlar bu salona rahatlıkla ulaşırdı. Önce düğün salonunu kaldırdılar buradan. Ardından nikah salonunu ta Ümraniye tarafına yakın olan ve adeta geceleyin tek başına yürümeye korkacağınız bir yer olan Yenimahalle'deki ıssız bir yere taşıdılar. Yani Beykoz'daki nüfus yoğunluğu ve ulaşım kolaylığı bakımından iyi bir yerde olan salonu adeta dağ başı diyebileceğimiz bir yere taşıdılar. Ayrıca bir dönem sinema da yer alırdı bu binada. Sinema çok uzun zamandır yok. Bu yap, işlet, devret kurnazlığından yap, yık, şükret kurnazlığına geçen yoz tipler sinema kültürü zamana ve duyarsızlığa nasıl yenilmez diye düşünmeyecekleri için bu konu üzerinde fazla durmayacağım. Oysa cumhuriyetin ilk yılları bir kasabaya, semte, kente planlamada öncelikle şu gerçeği halk için gözle görülür bir şekilde öğretmiştir; kamu binaları, sağlık kuruluşları, okullar, stadyumlar birbirlerine yakın olmalıdır. Yani halk bir araya gelip hizmet alabileceği önemli noktalarda birbirine yakındır ki, merkezleşmeye basit bir örnektir bu. Fakat şimdi insanlar ve hizmet anlayışı adaletsizce ve kasten birbirinden uzaklaştırılıyorsa bunun nedeni cumhuriyet Türkiye'sini anlayamayanların başımızda olmasından kaynaklanıyor.

Necmettin Erbakan'ın Beykoz'la ne ilgisi var?

AKP'liler siyasi çıkarları için yıkılan bu koca binaya, bir başka deyişle kültür merkezine Necmettin Erbakan adını vermişlerdi. Hani Saadet Partisi'ne şirin gözükelim ve bu parti oylarımızı bölmesin çıkarcılığıyla böyle bir kıyak yapmışlardı o zamanlar. Yoksa kültür falan umurlarında değildir bunların. Şimdilerde AKP'nin Saadet Partisi ile nasıl iktidarda kalırız hesabıyla yeniden cilveleşmesi gibi yakın geçmişte de tıpkı böyle dokunuşlar olmuştu. İşte binaya verilen Necmettin Erbakan ismi de AKP'nin o Milli Görüş Hareketi dediklerine karşı yaptığı jestlerden biriydi. Babalarının malları ya sanki kamu hizmetindeki bu bina(lar)! Neyse. Necmettin Erbakan'ın Beykoz'la ne ilgisi var, o da ayrı bir konu. Kültür, sanat, spor desen, Erbakan da sevenleri de örneğin, bale yapan kızlardan tutun da voleybolcu kadın sporculara kadar bu işlere pek sıcak bakmazlar. Onlar açısından kültür kendi din anlayışlarına göre bir kültür olmalıdır ve bu anlayışı topluma dayatmak isterler. Kültürün ve sanatın evrensel boyutunu da bir türlü kabul etmek istemezler.

Beykoz'un değerleri

Beykoz'un Paşabahçe'sinde bir Necdet Mahfi Ayral doğmuştur. Paşabahçeli saygın bir tiyatrocudur. Ayral, Türk tiyatrosunu cumhuriyetle birlikte şaha kaldıran Muhsin Ertuğrul'la çalışması dolayısıyla bile bir kültür hatırasıdır. Sadri Alışık ise, Paşabahçe'yle özdeşleşen İncirköy'ün Köybaşı mevkinde doğan Yeşilçam abidesidir. Uzun süredir Beyoğlu'nda adını taşıyan bir kültür merkezi vardır. Sanatında ve anılarda yaşattığımız Sadri Alışık, çok bilinmeyen şiirleriyle Paşabahçe semtinin adını yaşatır. Şiirin devrimcisi Orhan Veli deseniz, Beykoz'un Yalıköy'ünde doğmuş. uçurtma uçurup top oynamıştır Beykoz'un sokaklarında. Esnafıyla ayrıca şakalaşmıştır. Beşiktaş/Aşiyan'da heykeli vardır. Bir başka şairimiz Can Yücel, Kuzguncuk ve Datça kadar aslında Beykoz'la da içli dışlı biridir. Hiç bilmeyenler "Prima Vera"şiirini bir okusunlar. Can Yücel burada, Kanlıca'da Körfez denilen yerde yaşamıştır ve kızı Güzel Yücel'i Beykoz'da Denizcilik dediğimiz okulda okutmuştur. Barış Manço örneğin, o da Beykoz'un Kanlıca'sında yatıyor ve onun yolu da Kanlıca'dan geçti. Adının verildiği caddesiyle yaşatılıyor Beykoz'da. Manço'nun da Kadıköy'de adını taşıyan bir kültür merkezi var; bir de Kadıköy/Moda'da müze evi. Bu isimlerin her biri bedenen aramızda olmasalar da sanatlarıyla ölümsüzdür. Hayatta olanlara gelince, Denizli doğumlu Sezen Aksu, müzik kalitesi, sesi ortada olan biri ve 90'lardaki nice hatırı sayılır popçuda bir ağırlığı, bir emeği var. "Uzanıp Kanlıca'nın orta yerinde bir taşa" demişse bir şarkısında bu, uzun süredir Beykoz'un Kanlıca'sında yaşadığı içindir. Beykoz halkı için kendisiyle ne kadar temas kuruldu, muamma. Özgün müziğin önemli isimlerinden Onur Akın ise, ilköğretim ve lise hayatını Paşabahçe'de tamamladı. Çocukluğu ve gençliği Beykoz'da geçti. Beykoz'a kaç kere davet edildi, neredeyse hiç bilemiyoruz. Es geçmeden, bir de Paşabahçe'nin Harmantepe mevkine doğru çıkan bayırın başında doğmuş olan ve bugün Beyoğlu'ndaki atölyesinde Erkan Oğur gibi nice değerli sanatçının gitarlarını yapan, onaran lütiye Ekrem Özkarpat vardır. İşin mutfağındaki bu değerli insan da hiç şüphesiz sanata hizmet eden donanımlı bir sanat emekçidir. Bugün hayatta olmayan besteci ve aranjör Fecri Ebcioğlu'nun sözlerini yazdığı ve yine bugün hayatta olmayan şarkıcılarımız Şenay Yüzbaşıoğlu ve Nilgün Atılgan tarafından söylenen "Çek Kayıkçı Kürekleri" adlı eserdeki şu sözler bile Beykoz'un sanatsal değeridir."Beyaz bir kayık, biz kiraladık. Üç aylık yazı nasıl yaşadık. Bir gün Küçüksu, bir gün Sarıyer, Kandilli-Beykoz sevenler gezer. Mehtap olunca, doğru Kanlıca. Gece gün olur gözler bakınca. Boğaz Köprüsü inci gerdanlık. Altından geçtik, kahkaha attık. Çek kayıkçı kürekleri, gezdir seven şu kalpleri. Mavi deniz, martılardan ayırma sevenleri."

Nejat Yavaşoğulları Kültür Merkezi

Nejat Yavaşoğulları, müzik aşkını mimarlığına tercih etmiş ama mimarlığını da örneğin, Anadoluhisarı'na adını veren tarihi kaleye yakın yerlerde yaşatmış, semtine bir iz bırakmıştır. Beykoz'un Üsküdar'a yaklaştığı ya da ayrıldığı o ilk ve son duraklardan olan Anadoluhisarı'nda dolaşıp amatör maçları izleyerek Anadoluhisarı'nın sakinleriyle, esnafıyla hoşbeş eden bu güzel insan özel bir insandır aynı zamanda. 90'larda Taksim'de onu ve arkadaşlarını canlı dinlemek için kuyruklar oluşurdu ki, rock müzik tarihimizin bu çok önemli ismi ince telli uzun saçlarıyla ve gönlünde yaşattığı özgürlük anlayışıyla Beykoz'un yaşayan sanat rüzgarıdır. Ayrıca Nejat Yavaşoğulları Beykoz'a aşina olan Sezen Aksu gibi sonradan gelmemiştir Beykoz'a. Yine, Onur Akın gibi babasının görevi nedeniyle Beykoz'da çocukluğunu ve gençliğini geçirmemiştir. Nejat Yavaşoğulları biz Beykozluların tabiriyle hep Hisarlı kalmıştır. İşte onun Sezen Aksu ve Onur Akın'dan bariz farkı budur. O, semtiyle temaslı biridir. Gerçekten mahallenin çocuğudur. Kanlıca'da, Paşabahçe'de müziğiyle halka hizmet eden tiyatro sanatçımız Yavuzer Çetinkaya'ya Beykoz'da eşlik etmiştir. 

Nazım HikmetBedri Rahmi EyüpoğluYahya Kemal Beyatlı gibi nice büyük şairler, sanatçılar Beykoz'u şiirlerle, şarkılarla ölümsüzleştirip bugün bedenen aramızda değillerken, Beykoz'un yaşayan sanat rüzgarı Nejat Yavaşoğulları'nın adı o hayattayken Beykoz'da bir kültür merkezine verilse fena mı olurdu sanki? Kanla ve kültürle kurduğumuz Atatürk Cumhuriyeti'nin bu kültür yuvalarında yeni kültür abideleri yetişse güzel olmaz mıydı? Nejat Yavaşoğulları, dijitalleşen dünyada posta kutularına ve buluşma alanlarına özlem duyduğu o şarkısında "PTT'nin önünde Taksim'de" derken biz de onu Hisar'ın dibinde yaşarken adını ölümsüzleştirerek 70'indeyken adeta yeniden doğmuş gibi yaşatsak nasıl olurdu? Anadoluhisarı'nda Beykoz'u dünyanın en güzel yeri olarak gören Beykozlu edebiyatçı Ahmet Mithat Efendi adında bir kültür merkezi var. İnanıyorum ki, bir gün Nejat Yavaşoğulları Kültür Merkezi de olacak. Öyle ki, isterse Nejat Yavaşoğulları bu kültür merkezini kendi inşa eder. Bulutsuzluk Özlemi gibi güzel bir Türkçe grup ismi ile özdeşleşen Nejat Yavaşoğulları, Bulutsuzluk Özlemi kelimelerini hocaların hocası Mümtaz Soysal'dan Deniz Gezmiş'lerin idamına dair bir makalesinde görmüştü. Grup ismini böyle aldı. Mümtaz Soysal"Gençlerin sonlarının böyle olması bulutsuzluk özlemlerinden kaynaklandı, böyle olmamalıydı." yazmıştı söz konusu o makalesinde. Şimdi Beykoz'un denizi kirletilirken, güneş burada ve pek çok yerde zamansızca açarken bu tür konulara kafa yormayıp feşmekan adlı yöre dernekleri kurarak. kentli olmayı sürekli olarak köyüne ve yıllar önce ayrıldığı memleketine değişenler, dahası, siyasetçilerin isimlerini alakasızca kültür merkezlerine verenler, önce Bulutsuzluk Özlemi'nin Nejat Yavaşoğulları kadar kentli ve örnek bir Beykozlu olsalardı keşke. Beykoz'da, Paşabahçe-Çubuklu hattında Beykoz'un değerlerinin de resimlerinin yapıldığı duvarlar 15 Temmuz'dan sonra değişmeye başladı. O duvarlarda yer alan 15 Temmuz temalı resimlerden birini ya da birkaçını kaldırıp Nejat Yavaşoğulları'nı ve onun gibi Beykoz'un nice değerlerini o duvarlara ekletmeyen siyasi kıroların Beykoz'u yönetmesine hiçbir zaman tahammülüm olmadı. Nasıl olsun ki?