İnsanlık eski çağlardan beri, din, ırk, mezhep, fraksiyon, toprak ve daha birçok ayrılık sebeplerinden dolayı devamlı birbirini katletmekte ve hayat hakkı tanımamaktadır. Gücü eline geçiren, daha güçlü olma peşinde, serveti ele geçiren bunu artırmanın her türlü yolunu mubah sayarak, servetlerine servet katmaktadır. Bunu yaparken de kendi avenelerini zinde tutacak ufak tefek menfaat dağıtmakta da bir beis görmemektedirler. Bu ihtiraslar zaman içinde öyle bir hal almıştirki, insanlık kendi kendini yok edercesine bir ruhi halete bürünmüştür. Eski çağlarda insanların en önemli problemi hayatta kalma ve beslenme, daha sonra barınma iken, günümüzde çok çeşitlilik arz etmektedir.

Endüstri ve sanayinin gelişmesine paralel olarak ihtiyaçlar da devamlı değişkenlik göstermektedir. Ancak gelecekte başlanılan noktaya dönülmeyeceğini de hiç kimse iddia etmesin. Hal böyle iken, insanlık gelişen ve değişen şartlar, yeni kavramlarla insanlığı buluşturmuştur. İlkel yaşantılarla hayatta kalma mücadelesi de devam eden toplumların yanısıra, demokrasi, adalet, hürriyet gibi değerlere ulaşan toplumlarda ortaya çıkmıştır.

Dünyanın bir yanı yaşama mücadelesi verirken, diğer bir yanı bu yeni kavramları nasıl geliştirecekleri bir dünya düzeni ile meşgul olmaktadır. Ancak büyük balık küçük balığı hep yutmakta, büyük devletler, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerinde hakimiyet ve sömürme güdüsünden de kurtulamamışlardır. Bu dünya düzeni içinde, kendi birlik ve beraberliğini temin eden, iç barışı sağlayan, gerçek manada milliyetçiliği demokrasi çemberinde yoğuran yönetim anlayışına sahip olan ülkelerde sorunlar sıfıra yaklaşırken, ihtiras tutsağı yöneticiler ülkelerine kan, zulüm ve gözyaşından başka bir şey bırakmamışlardır.

Bugün, Hindistan, Arakan, Suriye, Irak, Filistin ve sayamadığımız birçok ülkede insanlık dramı yaşanmasının sebebi, manevi duygu yoksunluğunun yanısıra, ihtiraslı ve her şeye sahip olma isteğinin altında yatan tek adamlık ve menfaatperestlikten başka bir şey değildir. Ancak geleceğin dünyası için karamsar değilim. Modern düşünceye sahip, manevi duygulara saygılı, temel hak ve özgürlükleri önemseyen yeni liderle de karşılaşmaktayız. İnsanı eşrefi mahlukat olarak kabul eden, sivil toplum hareketlerini benimseyen, hizmeti ön planda tutan liderlerin sayısı her geçen gün artacak ve dünya gelecekte huzuru yaşayacaktır. Din, ırk, mezhep farklılıklarını, bir tarafa iterek “önce insan” duygusuna sahip gençlerin sayısını artırmak her kurumun ve ailenin başlıca görevi olmalıdır.

Dünyaya menfaat penceresinden bakanları, şahsi menfaatlerimiz doğrultusunda ödüllendirmemeli ve destek vermemeli. Aksi takdirde zulüm döner dolaşır bir gün bizi de bulur. Toplumu dizayn eden gazeteci ve medya mensuplarının bu konuda dikkatli olması gerekir. Özellikle toplumun tamamını kucaklayan liderlere prim vermeleri ve hangi partiden olursa olsun, şahsiyeti düzgün ve milletin çıkarlarını gözeten politikacıları desteklemelidir.

Geçen Habertürk kanalında İstanbul Belediye başkanı Ekrem İmamoğlu'na gazetecilerin sordukları sorular hiç de iç açıcı değildi. Ancak Sayın İmamoğlu daha üst perde bir yönetici olduğunu ispatladı. “Bana projelerimi ve hizmetlerimi sorun” diyerek aynı zaman da bir ders verdi ve gelecek umutlarımızı artırarak model politikacı olarak genç nesile, baharın geleceği müjdesini veren kardelen çiçeklerinden biri olduğunu hakkında müspet düşüncemizi perçinledi.

- - - - -