Beykoz Belediyesi Meclis Üyesi Mimar Bayram Çevik, Moral FM’de Tekder ile Teknik Gündem sunucusu İsmail Tongar’ın konuğu oldu.

İsmail Tongar’ın sunuculuğunu yaptığı, “Yeniden yaşanabilir mahalleler kurmak mümkün mü?” konulu programın konuğu Beykoz Belediyesi Meclis Üyesi Mimar Bayram Çevik oldu.

Bayram Çevik, Beykoz’un imarını ve yaşanabilir mahallelerin tekrar nasıl kurulabileceğini anlattı.

Herkesin birbirini tanıdığı, selam verdiği bir ilçedir Beykoz

Plan yapılırken en kısa 5 yıllık, en uzun 25 yıllık Mobilbahis yapılmalı diyen Çevik, Üsküdar benim için bayandır. Sebebi ise; mimarısın da en çok bayan eli değmesidir. Kadıköy ise Üsküdar’a göre daha sert bir yapıya sahiptir. Beykoz’a gelecek olursak eğer, 250 bin nüfuslu olan Beykozumuz daha çok bir Anadolu Kasabası’nı andırır. Herkesin birbirini tanıdığı, selam verdiği bir ilçedir Beykoz.

Beykoz’da imar sorunu tam olarak…

İmar olarak kanuna tabiyiz. Beykoz, 7-8 tane imar sorunuyla uğraşıyorken, Kadıköy sadece 1 kanunla uğraşıyor. Yaptığımız planların onaylanması için 64 kurumdan geçmesi gerekiyor. Bu da bizi yapacağımız işlerin bazılarını çıkmaza sokuyor.

Ticari alanların olduğu sadece Kavacık’ta 8 kat izini var ama bizim uygulamaya sokacağımız alanlarda sadece 3-4 ve 5 kat olarak yapılacak. 



Yapılar yükseldikçe komşuluk azalıyor 

Büyük yapılarda komşular birbirini görmüyor. Genelde bu yapılarda asansörler kullanıldığı için, insanlar evden asansöre, asansörden otoparkına, oradan da arabasına binip işine gidiyor. Akşam da bunun aynısı tekrarlanıp evine geliyor. Haliyle komşu, komşusunun yüzünü görmüyor. Selamlaşmıyor bile…

Bir şehrin tasarlanması için sadece; mimar, şehir plancısı ve mühendise ihtiyaç duyulmamalı. Sosyoloğu ve psikoloğu da şarttır.

Fikirtepe örneği var elimizde. Mahalleliyi projeye dahil edemediler ve şimdi projeye dahil etmek istiyorlar ama bunu yaparken zorlanıyorlar.

Bizler Beykoz’da kentsel yenileme yaparken mahalle kurmayı hedefliyoruz ve komşuluk ilişkilerinin bitmemesini sağlayacağız.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) döneminde Ensarla, Muhacirler arasında sürtüşme yaşanıyor bir arsa paylaşımı sırasında ama ortadan bir ağaç geçince tekrar selamlaşmaya başlıyor ve kardeşliğe dönüşüyor. 

Mahalleler kurulurken en önemli sorun aidiye

Ben, doğma büyüme Beykozluyum. Beykoz’un her mahallesini, her köşesini çok iyi bilirim. Fakat köylerimiz, Beykoz’un merkezi noktalarına göre daha çok aidiyet duygusuna sahip diyebilirim.

Kentsel dönüşüm yaparken şunlara dikkat ediyoruz. Öncelikle dönüşümün yapılacağı alanda STK temsilcileri, yıllardır o bölgede yaşayan insanlarını projeye dahil etmek ile bölge insanını yapılacak olan dönüşüme aidiyet duygusunu olarak geri dönecektir ve komşular bu evler ile birbiriyle eskisi gibi hemhal edebilecekler.



İnsanlarımız kaliteyi arıyor

İnşaat sektöründe uzun zamanda beri ülke olarak daha profesyonel işler yapmaktayız. Laz müteahhit tabiri vardı eskiden bu yapılan işler ile ortadan kalktı.

İnsanlarımız refah düzeyi arttı. Refah düzeyinin artmasıyla birlikte insanlarımız daha yaşanabilir alanlar arıyor. Bizler de daha yaşanabilir alanlar tasarlamamız gerekiyor. Mahalle kültürünün bozulmaması için, tasarımlarımızı buna göre hazırlıyoruz.

Dönüşümü mahalle bazında yapmalıyız

Bunun örneği ise Hadımköy’de lüks bir sitede yaşandı. Site sakinleri, eskisi gibi komşuluk ilişkilerinin yaşanmadığını ve bundan rahatsızlık duyduklarını bu yüzden dolayı da mahalleye dönelim talepleri olmuştu.

Bu örneği bir Bağcılar için söyleyemem çünkü, Anadolu’nun bir çok ilinden daha büyük nüfusuna sahip olmasıdır.

Üsküdar’da bir mahalle de bu uygulama yapılmakta ve eminim ki, bunu gerçekleştireceklerdir.

Komşuluk parayla alınamayacak tek değer 

Kentsel dönüşüm artık ranta dönmüş vaziyette. Biz istiyoruz ki en fazla kazancı elde edelim. Bir şeyi kazanlım derken bazı değerleri kaybetmeyelim. Komşuluk parayla alınmayacak tek değer.

Annem komşuluk ilişkilerine çok değer verirdi. Eminim ki Beykoz’da bir çoğumuzun annesi de komşuluğa değer verirdi.

Misafirlerimiz geldiği zaman salon tıka basa dolar ve annelerimiz bizleri dışarıda oynamaya gönderirdi ki rahat şekilde otursunlar. Ee haliyle çocuğuz biz de dışarıda kalmanın mutluluğuyla misafirlik bitene kadar dışarıda oyun oynardık. Ama sitelerde yaşayan insanlar komşuluk ilişkilerinden uzak şekilde yaşıyor. Bu duygulara uzak ve hasret kalıyor.

Bina tasarlamaktansa, yaşam tasarlamalıyız

1800’lerin sonu, 1900’lerin başı ile sanayinin gelişmesiyle birlikte barınma ihtiyacı doğuyor ve bu ihtiyaca göre binalar yapılıyor. Ee tabi sanayi döneminde çalışanlar için haftanın 7 günü işçilik yapıyorlar ve izinleri yok. Haliyle çalışanlar kazandığı parayı harcayamıyorlar ve Henry Ford; ‘Çalışanlar bir gün izin yapsınlar da kazandıkları paraları harcasınlar’ diyor ve izin böyle gerçekleşiyor.

Bazı bölgelerde Rize’den örnek vereyim mesela, İstanbul’da yaşayan bir aile Rize’de 5 katlı bina yapmış ve yılda sadece 2-3 ay konaklamaya geliyor, diğer aylar ise bomboş kalıyor. Oysa ki, tek katlı ahşap bir ev yapmış olsa İstanbul’dan ayrıldığına biraz daha mutlu olacak. Köydeki bu evini bile yaparken beton yapıyor olması sadece köyde olmasıdır. İstanbul ile köyüne diktiği o beton evdeki tek fark ise; İstanbul’da asfalttan gidiyor, köydeki evine giderken topraktan. Bu yüzden dolayı bina tasarlamaktan ziyada yaşanabilir evleri tasarlamayı tercih etmeliyiz.
Editör: TE Bilisim