iri 'gazeteci müsfettesi' der, diğeri 'kendini gazeteci sanan' der... "Sen de gazeteci misin birader?"... Herkes maşallah teoride-pratikte uzman kesilmiş, mesleğimizi sorguluyor...

Arkadaş!

Bu ülkenin en önemli ve en köklü üniversitesi İstanbul Üniversitesi'ni bitirmişim. Televizyon ekranlarında 2000'li yıllarda başarıyla üniversitemi temsil etmişim. Öncesinde, Gaziantep Üniversitesi'nde okumuşum. Şimdi Marmara Üniversitesi'nde Yüksek Lisans... Belki yarın Doktora... Teorimi tekrar sorgulamak ister misin?

Daha öğrencilik yıllarımda alt sınıflardan öğrenci yetişirmişim; kimisi ülkenin en büyük dergilerinde, kimi gazetelerinde çalışıyor. Bir Yüksekokula Dekan olan öğrencim var benim... Yetti mi? Yetmedi mi?

Türkiye'nin en önemli kurumlarında, Sabah Gazetesi'nde TRT'de Cumhuriyet Gazetesi'nde görev almışım. En çok okunan haber sitelerinde editörlük yapmışım. Tamam mı? Değil...

En çok okunan yazarların kitaplarını edite etmişim. Yayınevlerinde çalışmışım. Oldu mu? Olmadı... Peki...

Habercilikte hep ilkleri yaşatmışım: Referansım da Beykoz'un tanıdığı bir isim: Şimdiki Kırklareli İl Müftüsü, geçmiş Beykoz Müftüsü Hüseyin Demirtaş'tır. Türkiye'de ilk kez haberde, gittiğim yerlerde okunan Kur'an'ın Türkçe karşılığını haberde yazmışım. Müftü Bey bir ayeti tercüme ederken, kime göre tercümesini halka söylediğini haberin içinde dile getirmişim. Daha böylesi haber yazılmadı ülkede... Güya yüzde 99'ı Müslüman olan bir ülke... Programlarda okunan ayetleri hem Arapçası hem Türkçesiyle haberde yazan ülkedeki ilk isim benim. Anladın mı? Anlamadın... Ona da peki...

Hani simültane tercümanlar vardır ya, işte bana da Simültane Haberci derler. Daha ses kaydını diğerleri eve/ofise götürmeden ben yolda telefondan haberi yazarım. Anında... Üstelik 'öylesine'de yazmam! Piramite de dikkat ederim, haberin öğelerine de... Türkçe'ye de hâkimimdir, dilbilgisine de... Tamam mı şimdi?

Değil yani? Öyle mi?

Yani diyorsun ki, "Bu kadar şey biliyorsan, bu kadar yetenekliysen, ne işin var Beykoz'da..." Öyle ya, sen benim gibileri ancak rüyanda görürken, ben Beykoz'da ne arıyorum? Neyin derdindeyim?

Söyleyeyim:

Birincisi senin Beykoz'a layık görmediğin benim gibi gazeteciler, bu ilçeye az bile... Burası Beykoz Efendi... Tarihiyle, zenginlikleriyle Beykoz, çok özel bir ilçe... Yani sen belki beni kendince itibarsızlaştırmaya çalışarak, bu ilçeye layık olmadığını bar bar bağırıyorsun ama ben kendimi yetersiz bile görüyorum. Burası Acarkent'iyle Riva'sıyla Kavacık'ıyla gerçekten eşsiz bir yer. Ben Beykozlu kimliğini gerçekten hissediyor, benimsiyor ve hakkını da vermeye çalışıyorum. Ancak sen işini yapan bir kişiyi, kendin bir bilirkişi olacak yetiye ve donanıma bile sahip olmadan, itibarsızlaştırmaya çalışarak, kendini küçültüyorsun.

Yanlış yapıyorsun... Yanlış yoldasın...

Benim fikirlerime katilmayabilirsin... Beni sevmeyebilirsin... Ancak hakaret edemezsin! Itibarsızlaştırmaya çalışamazsın. Bunu yapmaya hakkın yok. Bunu yapmaya bir kere eğer gazetecinin ne demek olduğunu biliyorsan, vicdanın da elvermez. Yok, eğer gazetecilik ne demektir bilmiyorsan da söyleyeyim: Gücün yetmez!

Etme...

İnsanları kendine güldürme...
Editör: TE Bilisim