Bir gün uyandım ve nevrotik ruh halimi çapsız insanların suratına fırlattım.


Çok geciktik sandığımız yolun henüz başı gibi iken, aslında insan olmanın kaosunda kararsız fikirlerimize bile şapka çıkarıp, el öpecek insanların enerji sistemimize nasıl hükmettiğiyle alakalı bir takım öngörüler olacak bu yazıda.


Geçmiş zaman dönemlerimde, ki bu dönemler aslında çok da geçmiş sayılmazken, içime sığmayan heyecanlarım vardı. Kabuğumdan taşan, ben bir güldüm mü etrafa bin saçılan nar gibiydi gözlerimin içi, geçen gün aynaya baktım gözbebeklerim kırılmış.


Yani demem o ki;


Şehirlerin yorgunluğu var hepimizin üzerinde, eksik kaldık çokça özlemini çektiğimiz

yavaş akan zamanlardan.


Hiç unutmam ilkokul 4. sınıf öğrencisiyim bir gün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (Seçmeli) dersimiz var, kulakları çınlasın Gökçe Hocamız bir soru sormuştu.


“Aileyi ayakta tutan 4 ana temel nedir?”


Neydi ki acaba, hepimiz sessiz sessiz dinliyoruz, sınıftan sesler yükselmeye başladı, sevgi, saygı vs.


Sonra döndü dedi ki, “ Bir masa düşünün 4 ayaklı, birini kırın masa durur mu? durmaz, biri bile kırılsa masayı artık ayakta tutamazsınız, aileyi de ayakta tutan ‘Sevgi, saygı, hoşgörü ve güven’ dedi.” Ben de garibim nasıl etkilendiysem yıllarca çıkmadı aklımdan, hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (Seçmeli) dersinden bugüne kadar ne öğrendin derseniz, çok şey ama tek şey; ‘Sevgi, saygı, hoşgörü ve güven’ kavramlarının sadece aileyi ayakta tutan 4 ana temel olmadığını.


Tam da burada başlıyor Betgram bizleri nevropat yapan mevzu.


Sevgi; kelime anlamı olarak iki kişinin birbirine karşı ilgili ve bağlı olma durumu içsel duygu.

Çıkar; insanların içten içe gözeterek veya dolaylı yoldan kazanç, kar elde etmesi.


İhtiyacımız olan sevginin dönüşümü çıkar oldu ve bu dönüşüm ruhumuzu özümüzden ayırarak bizi ruh hastası bireyler haline getirmeye yetti. Sevmeyi bıraktığımız yerde tahammülfersa, saygı ve hoşgörü kalır mı? Haliyle güven duygusu kendi kendini imha etti.


İnsanlığın çöküşü burada başlarken, yalnızlaştık, herkes sevecek birini ararken kimse kimseyi bulamadığından yakındı. Herkes bu kadar yalnızken kimse kimsenin yalnızlığına nokta olamadı. Memnuniyetsizliğimiz kendimize olan yetersizliğimizdi, kendimize yetemediğimizden kimseye yetemedik ya da yetinemedik.

Biz önce kendimizden eksildik, sarılacak kol, yaslanacak omuz derken, kendimize sarılmayı kendimize yaslanmayı ve en acısı kendimizi sevmeyi unuttuk. Cesaretimizden kırıldık, egomuzun sesinden duygularımızın yardım çığlığını işitemedik. Sevişmek iki kişinin birbirini sevmesiydi benim bildiğim, meğer kirli çarşafların tek gecelik maskarası olmuş.Elbette kimse biz sevişiyoruz diyemez hale geldi.


Bir avuç insan kaldı özünden beslenen geri kalanlara enerji emen diyorum ben. Ruhumuzdan hayatımızdan, oksijenimizden, psikolojimizden, zamanımızdan, duygularımızdan, amaçlarımızdan, hedeflerimizden bizi alıkoyan yaşam kalitemizi düşüren enerji emiciler.


Öyle ki sessiz sedasız en derin boşluklarınız da yakalanır ve serilirsiniz ama onlar ferfecir okuyan gözleriyle keşfini yapıp yara açacağı noktayı çoktan tespit etmiştir bile. Bakarsan belki sokağından bile geçemeyecek adamlar senin türkünü söylemeye çalışıyor ve işin tuhaf kısmı sende buna izin vermişsin.

Mesele izin vermek mi değil mi bilemem ama bildiğim tek şey var o da ‘saygı, sevgi, hoşgörü ve güven’ kavramlarının 4 ana temelin olması.


Ben de bir gün uyandım aynaya baktım, kırılan gözbebeklerimden kendime sarıldım, sahip olduğum kavramlardan geçmektense nevrotik ruh halimi çapsız insanların suratına fırlattım.
Editör: TE Bilisim