Hisse alınabilmesi temennisiyle, siz değerli okuyucularımıza Peygamber Efendimiz’in söylediği, ders niteliğinde olan bir sözüyle seslenmek istedim: “Sizin davranışlarınıza bakıp da Müslümanlığa özenen kimseler yoksa imanınızı gözden geçirin’’…

Çünkü hepimiz, zaman zaman dünyalık çıkarlar ve bir yerlere gelebilmek uğruna egolarımızın esiri olabiliyoruz. Bu vesileyle heba ettiğimiz ömrümüzün, ahiretimizin ve kırdığımız kalplerin farkında olmadan…

Özellikle gençlik dönemlerinde belirginleşmeye başlayan, hislerimizin ve arzularımızın, kendi vicdan, ahlaki duygularımızla, dış ortam koşularının müsait olduğu şekilde gerçekleşmesi olan egolarımız, üstünlük duygusu ve empati yapamamanın yer aldığı, kendisinin çok önemli olduğu duygusunu taşıyan kişilik şeklidir.

Destek verildiği takdirde, karakterin eksik kaldığı, başkalarını kıskanır ya da kendisini kıskandığını zanneden, narsist duyguları tavan yapmış bu kimseler, odak noktasında kendisinin olduğunu zanneder. Kendilerinde var olan bu olumsuz duygularını fark etmeleri ise çok zordur hatta imkânsızdır.

Amaçlarına ulaşabilmek adına kendi çıkarı için başkalarının zayıf taraflarını kullanarak, muhatabının sorunlarını dinleme nezaketinde bile bulunmayan bu kişiler, içinde bulundukları olumsuz duygularını algılayamadıklarından dolayı, vicdan mekanizmalarının da gelişmediğini görmekteyiz.

Birey olarak bizleri geliştiren yaşamsal bir içgüdü olan egolarımızın, kontrolsüz vuku bulması durumunda, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara neden olabilmektedir. Kimi zaman adeta kabaran egolarımızı kontrol altına almak bizim en zorlu sınavımız olabilmektedir.

Hepimizin Ego gücü ne kadar çok olursa olsun, toplumdaki diğer bireylerle uyum içinde, kimsenin haklarını çiğnemeden, kendi istediğimiz gibi yaşama arzusundan uzak bir profil çizmeliyiz...

Malumumuz, eğitim düzeyi yükselen kişilerin egoları da büyümekte, sınır tanımadan yaşanan egolar, sonunda kişiyi doğru hareketlerden koparmaktadır…

Toplumdaki her bir ferdin aralarında, adabı muaşeret kurallarını gözeten bir ilişki kuramaması, kendilerinde ruhsal problemlere neden olmaktadır. Bu olumsuz düşünceler, sinir sistemimizin üzerinde yaptığı tahribatın yanı sıra etrafındakilere negatif etki yaparak, onların nefretlerini kazanmamız kaçınılmaz olacaktır.

Kendimizin en büyük eleştirmeni olursak şayet, yaşadığımız olumsuzlukları yakalayabiliriz. Çözüm arayışımız sürerken, bu vesileyle kırdığımız gönüllerin, biten arkadaşlık ve dostluklarının geri kazanılması da sağlanacaktır.

Bu tür davranışları sergileyen insanlarla ilişkilerimizde biraz daha dikkatli davranmamız gerektiğini hatırlayarak, Mevlana'nın : “Egonu yenmeyi başardığın zaman, içindeki bütün karanlıklar aydınlığa dönüşecektir” sözünü kulak ardı etmemeliyiz.

Bizler isteklerimizi erteleyebilmeli, ihtiyaçlarımızı karşılamak için mücadele ederken, yaşamımıza kendi isteklerimiz doğrultusunda yön vermek yerine, topluma uyum sağlayarak davranışlarımızı gerçekleştirmeliyiz.

Toplumdaki diğer bireylerle birlikte dostça yaşamak, farklılıklara karşı saygılı olmak ve her daim iyilikler yapmak asli görevimiz olmalıdır.

Egoist ve narsistlerin içindeki canavarın, desteklendiği sürece büyüdüğünün bilinciyle, umarım, dünyalık çıkarlar için adeta birbirimizi yemek yerine, dini hassasiyetler dahilinde, kişisel hakları çiğnemeden, bize verilen hakları dengeli olarak kullanmayı zamanla öğrenebiliriz...

Mutlu anları yaşamanın bir başka sırrınında ömrümüzün odak noktasına, güzel “Dinimizin Emirlerini” yerleştirerek(kul hakkı, saygı, hoşgörü, tahammül göstermek v.b) tefekkür edersek, mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler bizden ırak olmaz...!!!

 
Editör: TE Bilisim