Sosyal medya mesajlarını takip ediyorum, sahaya inip Beykozlularla sohbet ediyorum, yazılarıma yapılan yorumları inceliyorum, sonra düşünüyorum: Yahu memlekette 'insan' gibi düşünen niçin bu kadar az kişi var? O kadar ezbere yaşıyor ve o kadar basma-kalıp sözlerle konuşuyoruz ki, şaşırmamak elde değil...

Bizim CHP'lilerin CHP'lileri desteklemeye, AK Partililerin AK Partilileri desteklemeye ihtiyacı yok. Bizim Türklerin Türkleri savunmasına, Kürtlerin Kürtleri övmesine ihtiyacımız yok. Kadın Hakları deniyor mesela, ben bundan 20 yıl önce 1999 yılında, üniversitede Duygu Asena ile kavga etmiştim. O zamanlar Gaziantep Üniversitesi 'linux' sistemini kullanıyordu ve öğrencilere mail adresi tanımlamıştı. Ben de araştırma yaparken Duygu Asena'nın mail adresine ulaştım. Kendisine Kadın Hakları ve Kadına Şiddet konusunda yazdığım yazıları gönderdim. "Eğer erkekler destek vermezse, yalnızca kadınlarla bu iş olmaz bu ülkede" dedim. Bana kısa bir yanıt göndermişti: Bizim erkeklere ihtiyacımız yok! diye... Ben günlerce uyuyamadım sinirden... Tek bir cümle yazdım: "Robotlaşıyoruz Hanımefendi, farkında mısınız?" diye. Vay, sen misin onu yazan? Yarım sayfa yazı geldi hemen ben ne demek istemişim de... Bana yanıt vermekle zaten hata yapmış da... Birkaç kez daha sürdü mail trafiği, sonra bitti. Daha doğrusu baktım ki, yazdıklarıma yanıt gelmiyor, vazgeçtim devam etmekten... Tabi haftalarca uğraştığım dosyalar da silindi gitti. Bir işe yaramadı.

Aynı yıl, meşhur Matrix filmi vizyona girmişti. Sanırım Derviş Zaim'in Filler ve Çimen filmi de o yıl sahnelendi. Her iki film de beni rahatlatmıştı. Çünkü içimde ne varsa diyemediğim, beni kendisine hayran bırakan büyüklük ve ihtişamla bu iki film söylemişti. Biz robotlaşıyorduk çünkü... Robotlaştırılıyorduk.

Çok sık tekrarlanan deyiş vardır, bilirsiniz: "Düşündüklerini söyleyemiyor insanlar" diye... Ben her zaman şiddetle karşı çıktım bu deyişe... Neden mi? İnsanların düşüncelerini her fırsatta dile getirirler de ondan. Bilimsel bir gerçekliktir bu... Aklı başında olan ve düşünebilen herkes, bunu bir şekilde ifade de eder. İlle de düşündüklerini sözle dile getirmesine gerek yok: Bunu mimikleriyle, hareketleriyle, davranışlarıyla yapar. Ama mutlaka yapar. Peki, sorun nedir? Sorun burada aslında düşüncelerin dile gelmemesi değil; düşünememektir. Düşünememek... Yani olmayan bir şey nasıl dile gelsin ki? Suskunluğun asıl temeli düşünememek. Kulakları çınlasın, İstanbul Üniversitesi'nde Prof. Gül Batuş Hocamla, iki ders arası tenefüste konuşmuştuk bu konuyu: Suskunluk Sarmalını anlatmıştı derste. Ben de kendisine tenefüste aslında Suskunluk Sarmalında olan kişilerin korkudan değil güçsüzlük ve yetersizlikten dolayı sustuklarını savunmuştum. Şöyle dedim: "Hocam, insanlarımız artık düşünemiyor. Düşünce yetileri ellerinden alındı. Üstelik, bu konunun farkında olan bazı uyanırlar da insanımızı bir gruptan diğerine, bir cemaatten ötekine; bir partiden başka partiye taşıdı. Herkese de yaptıklarının aslında doğru işler olduğu ezberletildi. Bu ezberi bozduğuna inandırılanlar ise ne yazık ki üçkağıtçı akademisyenlerin ellerine teslim edildi. Suskunluk Sarmalını oluşturanlar ise iki grupta toplandı: Birincisi düşünemeyenler, ikincisi ise düşünemeyenleri eleştirmekten başka bir düşüncesi olmayanlar".

İşte Beykoz'da da bu insanlar ne yazık ki varlar ve bu seçim döneminde de seslerini yükselterek, kendilerini tatmin etmeye çalışıyorlar. Yazı yazıyorum, yorum yapıyorlar; girip araştırıyorum sosyal medyada, bakıyorum ki, Yücel Çelikbilek hakkında ileri geri konuşup bana söven adam Beykoz'da oturmuyor. Bakıyorum, diğerinin oturduğu mahallede geçen seçimde sandıklarda ismi yok! Bakıyorum, birisi gerçekten AK Partili ama yorumunda itibarsızlaştırmaya çalıştığı Yücel Çelikbilek'ten kızı burs alıyor. Beriki, tapusunu almış, hâlâ "Yücel Başkan da tapu sorununu çözecekti güya" diyor. Bir tanesi, daha adayı belli bile değilken, "Bu sefer CHP kazanacak" diyor. Yine AK Parti Kadın Kolları'nda görevli bir ablamız daha sonra talimat alıp sildiği yorumunda, beni aşağılamaya çalışarak, "Sen kendi işini bak, Beykoz'u da bize bırak" diyor. Ama aynı ablamızın sosyal medya hesabında, bir Hanım olmasına rağmen CHP'li bir adamı eleştirirken, kendisinden "Adi herif" diye bahsedecek kadar kendisini küçültüyor. "Keşke Reis diktatör olsa da şu CHP'lilere haddini bildirse" diyecek kadar ileri gidebiliyor. Benim yazıma yaptığı silen aynı AK Partili ablamız, "Adi herif..." diyerek paylaştığı videonun altına "O... Çocuğu..." diye yorum yazan bir başka AK Partili adamın yorumunu silmiyor. Orada ve sayfasında bir Hanım olduğu halde tutuyor. Rahatsız olmuyor. Sanırım "İfade özgürlüğü" diye düşünüyor.

Şimdi anlıyor musunuz neden Yücel Çelikbilek diyorum? Neden Sayın Cumhurbaşkanına yeniden Yücel Başkana şans versin diye yalvarıyorum? AK Partili miyim? Değilim... Yücel Bey'in şahsından bir menfaatim mi var? Sıfır... Hiç bir çıkarım yok. Ama Beykoz'da yaşayan birisi olarak, onunla gurur duyuyorum. Çünkü her

ne kadar "Ben AK Partili rozetini çıkartmadım" dese de hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Yücel Başkan çıkarıyor. AK Partili değil, bir Beykozlu gibi davranıyor. İlçede AK Partili olmayanlara da fırsat tanıyor; yardımlarını ya da Belediye kaynaklarını herkese dağıtmaya gayret ediyor. Üstelik, belki kendisi bile sorsanız itiraf edemez ama 10 yıllık görev süresi boyunca partisinin üst düzeyindeki kişilerle Beykoz'dan bir vatandaş arasında kaldığında, çoğunlukla Beykozlu vatandaşın yanında yer alıyor. İşte tüm bu gerçekler ışığında Yücel Başkan övgülerin en büyüğünü sonuna kadar hakediyor.

Robotlaşan Beykozlular ise haksız yere Yücel Başkanı itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Yalnızca kendi menfaatini düşünen insanlar, en azından 250 bin insanın tamamını kucaklamış bir Başkan'ı haksız yere eleştiriyorlar. Hem bu dünyada hem de inandıkları ahirette kendi kendilerine kötülük ediyorlar. Kendi kendilerini zavallı duruma düşürdüklerini, utandıkları aynaya bakmadıkları için farkına bile varamıyorlar.

Bazı Beykozlular, öylesi robotlaşmışlar ki, sosyal medyanın geçmişinin saklı kalacağını ve internette yaptıkları her hareketin de hafızaya alınacağını farketmiyorlar. Denetim konusunun asla kendilerine ugramayacağını düşünüyorlar. Aslında sorunları da hep baştan beri yazdığım gibi: Düşünemiyorlar.

Bazı Beykozlu robotlar, kendi kendilerine yazık ediyorlar. Üstelik yavaş yavaş da değil, hızlıca insanlıktan çıkıyorlar.
Editör: TE Bilisim