1980'li 1990'lı yılları benim gibi bilenler, Devekuşu Kabare'nin eşsiz tiyatro kasetlerini de mutlaka hatırlayacaklardır. Bulardan 'Geceler' adlı kaset çok meşhurdur ve orada, katilinden hırsızına, uyuşturucu satıcısından fuhuş işletmecisine kadar suç dosyası kabarık onlarca kişinin yaşadığı bir apartmandan bahsedilir. Burada Behçet rolüyle evinde oturan Zeki Alasya, eşi rolündeki Nevra Serezli'yle sürekli dedikodu yapmaktadır ve apartmana girip çıkan kişileri yorumlamaktadır. Sonunda apartmanın önünde bir polis aracı durur ve polisler apartmandan giriş yapar. Behçet ve eşi "Acaba kimi götürecekler? Hırsız müteahhiti mi, kaçakçı amcayı mı?" diye iddialaşırken, polisler kendilerinin kapısını çalar ve Behçet'e kelepçeyi vurup, götürür. Nevra Serezli ise veryansın eder ve "Komşular, koşun, kocamı götürdüler" der. Kapıcı rolündeki Metin Akpınar ise oldukça uyanık bir adamdır ve Nevra Serezli'ye yakınır: "Ah be ablacım be... O da namusuyla kaçakçılık, namusuyla hırsızlık, namusuyla uyuşturucu satıcılığı yapsaydı ya? Bu ülkede namusuyla yazarlık yapılır mı, a Behçet?"...

Bu ülkede yazarlık yapmak ta 1980'lerde de suçtu, 1990'larda da suç oldu; şimdi 2019 yılına gelmişiz; bugün de suç... Ancak burada altı çizilesi bir durum da var: Yazarlardan en çok korkanlar, Kral'dan ziyade Kralcılar... ki ben onlara "Kralcık" diyorum. Beykoz'un Kralcıkları...

Hani bana soruyorsunuz ya, ne siz sormaktan ne de ben yanıtlamaktan bıkmadık: "Neden Yücel Çelikbilek'i bu kadar seviyorsun?" diye... Çünkü Yücel Çelikbilek, ilçede kendisine yönelik en sert eleştirileri ben getirmiş olsam da asla ne yazılarıma karışmış ne de beni bir kez olsun aramıştır... Ondan... Doğrudur, ben yazımı yazarken kim olursa olsun özenli bir şekilde yazmaya gayret gösteririm ancak yine de özellikle siyasilerin yazı konusunda hassas olduklarını da iyi bilirim. Yazı, söz gibi uçmaz çünkü... Yapışır... Tarihin bir kenarına yapışır, kalır.

Beni bir kenara koyun, Sayın Yücel Çelikbilek, ilçede kendisine hakaret edenlere bile hoşgörüyle yaklaşmıştır. Başka birisi olsa yerinde duramayacak, belki katil olacakken, Yücel Başkan hep sabretmiş, inancı gereği Allah'a sığınmıştır. Bu nedenle bile benim gözümde ilahtır. Çünkü bu satırları okuyanlar emin olsunlar, benim gibi karıncayı bile incitmekten imtina eden çok kişi şu an hapishanede yatmaktadır. Bu hakaret işleri, iftira işleri şakaya falan gelmez! Durur durur da insan bir kaptırır, mazallah soluğu demir parmaklıklar ardında alır. İnsanın nevrinin dönmesi böylesi bir şeydir. Yoksa emin olun, "Bak geleceğim, şöyle böyle yapacağım" diyen, asla cezaevine falan girmemiştir çünkü o dedikleri sadece sözde kalır. Ancak gerçek katiller, bir anda aklına koyup, hesap da yapmadan gider içindeki hırsı karşısındakine boşaltır.

Bu nedenle de zaten bağıran, kavga eden insanlar, çoğu zaman barışır. Çünkü asıl tehlikeli olanı, içte biriktirilen sessiz ayrılıklardır.

Başa dönersek, yazdığımız yazılar sonrası artık muhataplarının beni aramasından ben yoruldum. Kendilerine de söyledim ki, bunu yapmayın. Yapmayın yani... Ben her yazımdan sonra birilerine hesap vermek zorunda değilim. Ben yazdığım yazıda ne yazdığını iyi bilen bir gazeteciyim. Öyle birisi beni aramadan, ben zaten bir başkasının gözünden ve hukukçu gözüyle kendi yazımı kendim kontrol edebilirim. Ben öyle kolay kolay isim falan da vermem; konuyu genelleştirip, fikre ve duyguya eğilmeye çalışırım. Önceden haberlerimde bunu yapıyordum, baktım ki olmayacak, köşe yazılarına döndüm. En azından bunu kimse 'copy-past' yapamıyor; içim rahat...

Ama son kez söylüyorum: Beni yukarıda yazdığım Behçet karakterinin durumuna getirmeye çalışmayın. Yaptığım iş yazmaktan başka bir iş değil. Eğer bir gün yalan söyler, iftira atar, itibarsızlaştırmaya çalışırsam, o zaman haklı tepkilerinizi sunun.

Yoksa hem Krallıkların devri kapandı Cumhuriyet geldi hem de benim gibiler için henüz şu sözün anlamı ölmedi:

"KRALINA YOL VERDİM, SOYTARISIYLA UĞRAŞAMAM!"
Editör: TE Bilisim