Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk 'Canlı Veritabanını' yazan, Beykoz'da ilk Arama-Kurtarma ekibini kuran ve yaban hayatı konusunda da uzman olan Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, Beykoz Gündem'e önemli açıklamalar yaptı. Beykoz'daki doğal zenginliğin hem Beykozlu hem de yerel yöneticiler farkına varabilsin diye uzun yıllardır mücadele veren Ahmet Taşçı, kısa vadede mutluluk adına Beykoz'daki zenginliklerin giderek yok edilme sürecine girdiğini anlattı. Ahmet Taşçı ayrıca yaklaşan deprem konusunda da uyarıda bulunarak, "Bir felaketin yaşanmaması için daha duyarlı olmalıyız. Beykoz'da yaşayan insanlar, sesimi göçük altında değil; üstündeyken duymalılar. Durumun ciddiyetini kavramalı ve yerel yöneticiler ila Devletten bu şuurla talepte bulunmalılar" diye konuştu.

İlk ve ortaöğrenimini Beykoz'da tamamlayan, Tarım Fakültesi'ni bitiren Ahmet Taşçı, hem Türkiye hem de yurtdışında geçerli olan ilk yardım, kişisel sağ kalma, personel can güvenliği, denizde sağ kalma, yangın eğitimleri gibi konularda belge ve sertifika sahibi bir kişi... Bir yandan Rizeli diğer yandan Beykozlu olan Ahmet Taşçı'nın hayatı, Riva'da yol kenarında 'bir hatmi çiçeği' üzerinde gördüğü arıyla bir anda değişti. Bu arının ne tür bir arı olduğu sorusundan yola çıkarak, lise yıllarından itibaren kendisini doğaya adayan Ahmet Taşçı, aradan geçen yıllar boyunca önce sürüngenler ve ardından da diğer yabani hayvanlar konusunda uzmanlaştı. Küçük bir merakla başlayan süreçte sisteme kayıtlı 40 bin canlı türüyle ülke tarihine katkı vermeye kadar uzanan bir süreci yöneten Ahmet Taşçı, işi ve görevi gereği yıllarca ülkenin dört bir yanında tanınan bir doğa aşığı halini alabildi.

AHMET TAŞÇI'YA BELEDİYEDE KİM "BİZE NE DOĞADAN" DEDİ?

Doğaya dair hassasiyetini yerel yöneticilerle de zaman zaman paylaşan Ahmet Taşçı, bu sırada geçmişte Yücel Çelikbilek döneminde yaşadığı talihsiz bir anıyı da dile getirdi. Beykoz Belediyesi'nde Başkan Çelikbilek'in kendisiyle görüşmesi ve çalışmaları hakkında bilgi vermesi içi davet edildiğini anlatan Ahmet Taşçı, kendisiyle görüştürülmeyip bir Başkan Yardımcısının odasına götürüldüğünü beirtti. Ahmet Taşçı, burada sohbet sırasında Beykoz Belediyesi'ndeki Başkan Yardımcısının "Yahu Ahmet Bey, doğal hayatın bizim için ne önemi olabilir ki?" demesi üzerine, teşekkür edip Belediye'den ayrıldığını da söyledi. Geçmişte yaşadığı bu anısının ardından bugün Beykoz'da Karpuz Festivali'nin Bisiklet Festivali'nin yanı sıra bir çevre çalışmasının olup olmadığını merak ettiğini söyleyen Ahmet Taşçı, "Beykoz'da yaşayan insanların yararına bir çevre çalışması yapılıyor mu? Bakınız, Beykoz'da su samuru var. Beykoz Belediyesi'nin hemen önünde duran Paşabahçe Vapuru'nun olduğu yerde su samurları var. Orada şu an çalışma yapan Belediye görevlileri bunun farkındalar mı? Latince Lilium Martagon denilen Sultan Zambağı, İstanbul'da en çok Beykoz'da bulunuyor. Biliyor muyuz bunu? Bundan semt olarak yeterince yararlanabildik mi? Şimdi eğer Beykoz'daki herkes 'Bize ne doğadan?' derse, biz bu zenginliklerimizi uzun süre nasıl elimizde tutabiliriz?" dedi.

Beykoz'daki canlı çeşitliliğine de dikkat çeken Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, bu konuda çarpıcı bir yorumda da bulunarak şunları söyledi:  

TAŞÇI: "BEYKOZ'DAKİ CANLILIK, İNGİLTERE'NİN TAMAMININ BİRBUÇUK KATI!"

"Türkiye, yaban hayatı konusunda hiçbir Avrupa ülkesinin erişemeyeceği bir zenginliğe sahip. Bunu yaşadığımız yer olan Beykoz açısından düşünürsek bile tabloda, bu anlamda gurur duyacağımız rakamları görürürüz. Ben iddia ediyorum ki, Beykoz'daki fauna yani hayvan ve bitki alanındaki yaşam çeşitliliği, İngiltere'nin tamamının faunasına eşittir. Hatta daha da ileriye gidip, Beykoz'un İngiltere'deki faunanın birbuçuk katı kadar canlılık barındırdığını iddia ediyorum.

Çarpık yerleşmenin yaban hayatına en büyük zararı, canlıların yaşam alanlarının yok olmasıdır. Aşırı insan ve çevre yükünün fazla olması sebebiyle yaban hayatındaki canlılar, zaman zaman bölgelerini terk edip, farklı farklı yerlerde ortaya çıkmak zorunda kalıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Beykoz'da yaşanan 'Domuz baskını' bunun öreğidir. Ormandaki yaşam alanından çevressel ya da insani nedenlerle çıkmak zorunda kalan bir yaban domuzu, burayı terketmek zorunda kalarak, ne yazık ki Çubuklu sahilinde ortaya çıkabilmiştir.

Şimdi mesela Beykoz'daki Kanal Riva projesi, kuşkusuz dere kirliliği açısından önemli... Bu derenin islah edilmesi konusu, herkesin üzerinde hemfikir edebilecekleri bir konu... Ancak bu noktada yaban hayatının korunması konusu ne kadar gündeme geldi? Örneğin bir zamanlar bana Beykoz Belediyesi'nde bir Başkan Yardımcısının söylediği gibi "Ahmet Bey, doğal hayatın ne önemi var?" şeklindeki çarpık anlayış, Riva Kanalı'nda gerçekleştirilecek işlerde de etkin olacak mıdır? Beykoz'un en önemli doğal zenginliğin yer aldığı Riva, Kanal Projesi'nin ardından barındırdığı canlı çeşitliliğine 'elveda' mı diyecektir?"

DOĞA BİLİMCİ AHMET TAŞÇI: "HALK-BELEDİYE-ANKARA ÜÇGENİ DOĞAL YAŞAM KONUSUNDA ENTEGRE OLMALIDIR" 

Beykoz'un sahip olduğu zenginliği koruyabilmesi adına Beykozlunun önce bilinçlenmesi ardından da bunu korumayı istemesi gerektiğini anlatan Ahmet Taşçı, bunu takiben de Beykoz Belediyesi ve İBB eliyle bir yerel yönetim anlayışının halkın taleplerine karşılık vermesi gerektiğini söyledi. Merkezi yönetim olarak Ankara'nın da konuya duyarlı olmasının önemli olduğuna işaret eden Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, şunları söyledi:

"Ülkemizde belgesel konusunun temelinde ekonomi yatıyor. Bu konuda dünyaca ünlü işlerin ortaya çıkmasında, belgesel sektöründe sponsorların ve yerel unsurların önemi büyükken, bizler bunun eksikliğini hissediyoruz. Ne diyoruz mesela? Turizm diyoruz değil mi? Ülkemize turistlerin geldiğini ve bunun artması gerektiğini söylüyoruz. Diğer yandan da turist kalitesi bakımından, uzmanlar serzenişte bulunuyorlar. "Ülkemize gelen Ortadoğulu turist sayısı arttı" diyorlar ancak Avrupalı ve para bırakacak olan turist sayısının azaldığından şikâyet ediyorlar. Şimdi Ortadoğulu turist, zaten kendisinde olanı görmek için para öder mi? Ödemez. Avrupalı turistler, kent yaşamının yoğunluğundan kurtulmak ister. Bizde de öyle olmuyor mu? Haftasonları Beykoz'da plaza kültüründe yaşayan insanlarımız gelmiyor mu? 

E, şimdi siz yaban hayatını önemsemez, elinize sunulan doğa imkânlarını kullanmayı tercih etmezseniz, ne yazık ki, bu konuda bir bilinç de oluşturamazsınız. Bizim mesela Beykoz'da bu konuda önce yerel sonra da Ankara eliyle bir seferberlik başlatmamız gerekir. Eğer burada yaşayan insanlar olarak önce yabani hayatın önemini kavrarsak; bundan dolayı da hem gelecek nesillere aktarabileceğimiz hem de bugün için karşılığını alabileceğimiz bir turizm ağı kurabilirsek, belki de o uluslararası televizyon kanallarında izlediğimiz belgeselleri çekmek için insanlar Beykoz'a da gelirler. Burada bir sinerji oluşur ve turizm konusunda Beykoz'dan başlayarak Türkiye yeni bir istikamete doğru ilerler. Ancak bunun böyle olması için önce toplumsal bilinç ve duruş ve ardından da yerel yöneticiler eliyle Beykoz Belediyesi'nin ve İBB'nin bu konuda hassasiyet göstermesi gerekir. Eğer merkezi yönetim olarak Ankara da bu işe el verirse, zaten sponsorlar ilgi duymaya başlarlar. Yoksa, bu kadar ilgisizliğin içerisinde bir belgesel çekmek, bu konuda uluslararası alanda fark yaratmak bir hayaldir. Tüm bunların birbirine entegre olduğunu görebilmek gerekir. Kısa vadede zengin olmak değil; uzun vadede zenginlikleri koruyarak, hepbirlikte kalkınmayı hedeflemek gerekir." 

BEYKOZ'DAKİ SUALTI YAŞAMI, POLONEZKÖY'DEKİ KÖPEK BARINAĞI VE KATİL KELEBEK KONULARI...

Beykoz'daki sualtı yaşamının son derece önemli olduğuna vurgu yapan Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, deniz kirliliğinin Marmara'da en çok Beykoz'u etkilediğini anlattı. Zaman zaman sualtı dalışı yaptığını da hatırlatan Taşçı, Beykoz'un sahili boyunca birçok katı atığa rastladığını ifade etti. Yine Beykoz'da Riva'da Tokatköy'de Anadoluhisarı'nda bulunan derelerin kirliliğine de dikkat çeken Ahmet Taşçı, çamur gibi akan dereler nedeniyle canlı ve organizma yaşamının tehlike altında olduğunu kaydetti.

Polonesköy'de bulunan hayvan barınağı etrafında bulunan köpeklerin, karaca-ceylan gibi hayvanları parçaladığına da dikkat çeken Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, bu konuda önlem alınmadığından yakındı. Başıboş köpeklere 'yardım etmek' bahanesiyle gelen insanlar tarafından beslenildiğini ancak bu sırada etrafa bırakılan atıklarla bir çevre felaketine neden oluduğunu savunan Taşçı, kısırlaştırılmayan köpeklerin üreyerek, civardaki doğal yaşamı ve buna tutunmuş hayvanların varlığını tehdit ettiğinden şikayet etti. Köpeklerin ölümlerinin de bakteri üremesine neden olduğunu anımsatan Ahmet Taşçı, köpek leşlerinin yalnızca doğal yaşamı değil; insan sağlığını da olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti.

Daha önce 19. yüzyıl sonlarına doğru Rusya'da ortaya çıkan ve ilk olarak da 2000'li yılların başında Gürcistan üzerinden gelip Artvin'de ortaya çıktığı sanılan Katil Kelebeklerin artık 2020 itibaariyle Beykoz'da da etkili olduğuna dikkat çeken Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, bu konuda bilgilendirici mesajlarını sosyal medya hesaplarından ve Youtube'daki kişisel sayfası üzerinden paylaştığını ancak bunun yetersiz kaldığını söyledi. Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın'a Latince adıyla Ricania Simulans ya da Ricania Japonica ve Türkçe'de de Katil Kelebek ya da Vampir Kelebek olarak bilinen bu zararlı hakkında önlem alınması hakkında bir mesaj gönderdiğini de hatırlatan Ahmet Taşçı, kendisine bu konuda bir dönüş olmadığından da yakındı. Beykoz Belediyesi eliyle özellikle fasulye, domates ve patlıcan bitilerine dadanan bu zararlı kelebek hakkında Beykoz'da tarımla uğraşanlara bilgi verilmesi gerektiğini belirten Ahmet Taşçı, konunun son derece önemli olduğunu altını çizdi. Doğa Bilimci Ahmet Taşçı, Katil Kelebeğin meyveye ya da sebzeye giden besin taşıyıcı yolları keserek, onun kurumasına neden olduğunu bunun da çiftçilere önemli zararlar verdiğini söyledi ekledi: "Önlem alınamazsa, önümüzdeki 5 yıl içerisinde Beykoz'da bu kelebek, hiçbir gücün başedemeyeceği kadar büyüyecek!".

AHMET TAŞÇI: "YASADIŞI İMAR, YASADIŞI AVLANMADAN DAHA ZARARLI"

Özellikle yasadışı avlanmanın doğal hayatı olumsuz etkilediğini yönündeki genel inanış hakkında bir yorumda da bulunan Ahmet Taşçı, bunu kabul etmekle birikte konuya farklı bir bakış açısı da getirdi. Yasadışı yapılaşmanın, yasadışı avlanmaya oranla daha büyük bir çevresel ve doğal yaşam felaketine yol açtığını kaydeden Taşçı, şöyle dedi:

"Köylüler, belli bir ahlaka sahip kişiler. Tarım ile ilgilenen köylüler, mahsulü elde tutabilmek adına kimi zaman kurt, ayı ya da domuz gibi hayvanlara karşı önyargılı davranabiliyorlar. Ancak genel olarak bakıldığında köylü insanın, şehirli insana oranla yaba hayatına daha saygılı kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Bakınız bu konuda çok çarpıcı bir yorum yapmak isterim: Genel inanış nedir? Yasadışı avlanmanın yaban hayatına olumsuz etkileri olduğu söylenir değil mi? Aslında bu noktada yasadışı avlanmayı yapanlar daha çok köylü değil, buun için köylere gelen kentli insanlardır ama benim vurgulamak istediğim konu şu: Yaban hayatına yasadışı avlanmaktan daha fazla zarar veren yasadışı yapılaşmadır. Yani açgözlü kentli insanı, yasadışı yapılaşma ile bugün yaban hayatına yasadışı avlanmaktan daha çok zarar vermektedir. Yasadışı yapılaşma, hayvan populasyonuna büyük darbe vurmuştur."

Editör: TE Bilisim